Mustafa Dermanlı, yeni Mendirek sayısı çıkmadan evvel dergi yazarlarına mutat bir e-mail atar. Yazıların son gönderilme tarihini bildirir ve varsa yazılması gereken dosya konusunu, araştırma ve benzerlerinin haberini verir, yoksa serbest olacağımızı söyler.
Bu e-maili alacağını bilmenin ayrı bir tadı vardır yazacak olan için. Bir işe koyulmanın habercisi, gizli bir sevinç kaynağıdır.
Mustafa, bu sayıda 50. sayı müjdesi vererek attı mailini.
50. sayı için yazmak! İki ayda bir çıkan dergimizin yıllardır devam edegeldiğinin müjdesi bu.
Küçücük adanın tek basılı ve süreli yayını ve belki de Türkiye’nin en uzun soluklu dergilerinden birisi olan Mendirek için sanırım bir iki fireyi saymaz isek aralıksız yazdım.
Başka arkadaşlarımız da yazdı, yazıyor.
Gündelik hayatta belki de hiç bir araya gelmeyecek insanlar bir derginin etrafında bir araya geliyorlar yazılarıyla.
Eskiden, gazetelerin, dergilerin yönetim merkezleri olurdu. Hürriyet’te bir dönem çalışmış birisi olarak, orada köşe yazarlarının, özel insanların odalarını, imkânlarını gördükçe hayrete düştüğümü hatırlıyorum. Bir araya gelir uzun saatler ülke gündemi üzerine konuşur, şakalaşır her şeye vakit bulabilirlerdi. Hepsinin özel odaları, sekreterleri vardı. Ve tabii ki en prestijli insanlar hep onlardı.
Bugün bazı basın mensuplarının sahip oldukları zenginlik karşısında küçük dilimizi yutabiliriz. Öyle değil mi?
Bizim Mustafa kardeşimiz, kurucusu, editörü, redaktörü, yazarı, reklam yönetmeni, baskısı derken bir derginin bütün işlerini tek başına kotarıp, üstelik bir de dağıtımcısı oluyor. O sırada başka işlere hatta muhteşem bir belgesel yapmaya varacak bir disiplinle çalışmaya devam ediyor bir yandan.
Mal varlığı mı? Eminim onu da dergiye yatırıyordur.
Bunları niçin yazdım? Yaptığı işi hakkıyla, bütün zorluklarına rağmen büyük çaba ve özveriyle, üstelik yaz kış adayla bağını koparmadan, tek başına yapmak bunu hem de 50 sayı devam ettirmek hiç kolay bir iş değil.
Bu vesile ile Mendirek yıllığına bir göz attım. Geçmişten bugüne olaylar, insanlar, kayıplar, festivaller, kutlamalar, kitaplar, yapılar, deniz, balık, üzüm, Bozcaada kışı, yazı, ulaşımı, turizm ve etrafındaki pek çok konu başlığı inceleme ve röportajlar. Ne çok ve değişik yazılar yazılmış. Sinemacılar, balıkçılar, öğretmenler, çeşitli sanatçılar, eski adalılar ve daha pek çok konuk olmuş fikirleri, hayat hikâyeleri veya işleriyle.
Başka ülkelerde, başka şehirlerde yaşayan adalı ya da ada severlerin katkısıyla bu devamlılığın sağlanması nasıl oluyor diye düşünüyorum.
Her şeye rağmen etrafında birleştiğimiz tek olgu olan Bozcaada sevgisi dışında yanıtım yok.
2014 yılından bu yana, iki ayda bir yayın yapan Mendirek’in 35. sayısı için bir sohbetimiz olmuştu Mustafa ile. Tekrar dinledim bu vesile ile.
Söylemek üzücü ancak o günden 50. sayıya kat edilen yolda, Bozcaada’nın kaderinde bir değişiklik olmamış.
Soğuk ve ıssız bir kış günü yaptığımız röportajda konuştuğumuz sorunların tamamı aynı. Su hatlarımız yenilenmeye başladı ancak bitemedi. Üstelik su sorunu bu yıl daha çok hissedilir hale geldi. Bu cennet ada, kapıdan tek gece konaklama veya “buyrun” diyen garsonları ile kitle turizminden medet umar hale nasıl geldi o da bir başlık.
Fakat bunlar üzerine hep konuşuyor, yazıyoruz. Bozcaada Forum pek çok başlıkta sorunu gündemde tutma çabasında. Ancak bu bir kutlama yazısı. Daha fazla bahsetmeyeceğim.
Bazı sorular sordum Mustafa Dermanlı’ya. Yaklaşık 250 bireysel 50 civarında işletme abonesi olduğunu söylediği derginin 9’uncu yıla girmesi hakkında o ne düşünüyordu? Bağımsız kalmayı nasıl beceriyordu? Pandemi süreci dergi için ne ifade ediyordu ve derginin geleceğini nasıl görüyordu? Dijital yayınlar revaçta iken zor değil miydi basılı ve süreli bir yayını çıkarmak.
Haluk Şahin, yazı ve sohbetlerinde dijital yayıncılığın alıp yürüdüğünü ve basılı yayına geri dönüş olmayacağını şu sıralar sıkça söylese de Mustafa Dermanlı gidişatından mutlu Mendirek dergisinin. Bu uzun soluklu çalışmasından büyük mutluluk duyduğunu belirtiyor özellikle.
İşletmelerin katkıları ile bağımsız kalabildiğini, sadece bir sponsora bağlı kalmadan gerek bireysel ancak en çok işletmelerin abonelik sistemi ile derginin bağımsızlığını sağladığını anlattı. Pandemi döneminde abonelikleri ve okuyucu sayısı artan bir yayın olmasında, okuyucularının payının büyük olduğunu ve işletme aboneleri kanalıyla pek çok insanın dergiden haberdar olduğunu belirtti.
Bozcaada’da bir dergi çıkarttığı için çok mutlu olduğunu, bütün bu çalışmaları iş olarak görmeyip çok severek ve haz duyarak yaptığını, Bozcaada seven, yazmak isteyen, çalışması olan her gönüllüyü dergide görmekten keyif alacağını da ekledi. Dijital yayıncılığa rağmen özellikle yerelde böyle bir basılı yayının hem ihtiyaç hem de gerekli olduğunu ve bu yüzden sürdürmekten gücü yettiğince vazgeçmeyeceğini
belirtti.
Ne mutlu adaya gönül vermiş bir insanın katkılarıyla bir ada arşivi oluşuyor olması.
Sığınacak bir ada limanı arayanlar Mendirek’i muhakkak okusunlar. Konu başlıkları, seçtiği makaleler ve yazarlarıyla paha biçilemez bu kaynak yerelde de, ulusalda da.
Öncelikle tebrik ederim. Dijital hayatın içinde kaybolduğumuz, kısa Twitter metinleriyle haber okuduğumuz, üstelik ekonomik krizin tuz biber olduğu şu günlerde, kâğıt fiyatları bu kadar artmışken ne kadar önemli bir başarı 50 sayı!
Nice sayıları olsun. Okuyucusu bol olsun.
[Bu yazı Ağustos 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır.]