İşler çok yoğun. Şükürler olsun fena da değil. Oteller neredeyse dolu, lokantalar çalışıyor, kafeler, bakkallar, tamirhaneler, atölyeler, hediyelik eşya tezgâhları herkes bir telaş içinde, işinde gücünde, kazanıyor; uzun ve yorucu bir kış için hazırlık yapılıyor. Tüm çalışanların işyerlerinin çeşitli sorunları var dile getiriliyor, şikâyetler az çok dikkate alınıyor; çözüm yolları aranıyor, aranmalı ve bulunmalıdır. Kısa bir süre çalışıp koca bir kış onunla geçinmek hiç de kolay değil. Fakat her şeye rağmen adamızın muadilleriyle karşılaştırıldığında ciddi bir ekonomik güç ürettiği de ortadadır.
Tüm bu telaş ve koşuşturma içinde ihmal ettiğimiz bir konu var ki; neredeyse hiç tartışılmıyor yok sayılıyor: İşçiler!
Sanki sahip olduğumuz ekonomik faaliyetlerde onların hiç katkısı hiç yokmuş gibi, her şey kendiliğinden oluveriyormuş gibi, insan emeği, alın teri, ustalık, uzun çalışma saatlerindeki fedakârlık takdirlerden uzak. Oysa düşündüğümüzde adamızdaki tüm ekonomik etkinlikler emek yoğun işler. Yani insan eli, alın teri, güler yüz, zarafet, kibarlık olmadan yapılamayacak işler.
Kazancımızın içinde bunca emekçinin, garsonların, aşçıların, temizlikçilerin, inşaat işçilerinin, bağlarda çalışan amelelerin, şoförlerin gayreti olmasına rağmen;
- Adada çalışanlar hangi koşullarda uyumaktadır?
- Kaç tanesinin her gün duş alma olanağı ardır?
- Sosyal güvence ve sigortalılık olanakları ne durumdadır?
- Çalışma saatleri dışında oturabilecekleri bir kahvehaneleri neden yoktur?
Bu soruların yanıtlarını hepimiz biliyoruz. Çalışanların önemli bir kısmı merdiven altı gibi ya da hayvan damlarından bozma yerlerde onlarca kişi aynı yerde yatmaktadırlar. Buralarda temel insani koşulların oluşturulması, kişisel ve evlilik mahremiyetinin korunması hemen hemen imkânsızdır. Özellikle bağ ve inşaat işçilerinin her gün duş alma ihtiyaçlarının olabileceği pek düşünülmemektedir. İşçilerin sigortalı olmaları neredeyse hiç gündemde değildir. Olası bir kaza durumunda anımsanacaktır kuşkusuz; ancak o zaman çok geç olacaktır.
İşçilerin bir araya geldikleri kahvehane birkaç yıl öncesine kadar açıktı. Ancak o da adamızın turistik gelişmesinin kurbanı oldu. Başka bir kahve de açılmadı. Adanın turizminin oluşmasında en büyük emeği olan insanlar artık, turistlerin çok oldukları yerlerde istenmiyorlar. İnsanın emeğine yabancılaşması bu olsa gerek.
[Bu yazı Eylül 2014’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 2. sayısında yayınlanmıştır.]