Cumhuriyetin kazanımlarından biri de Sümerbank fabrikalarıdır. Sonraları tüm ülkeye, en ücra köşelere Sümerbank satış mağazaları olarak dağılmıştır.
Atatürk 1933 yılında sanayi ve teknolojiye destek amaçlı Sümerbank’ı kurmuş, 1935 yılında da Kayseri’ye ilk Sümerbank kumaş fabrikası, daha sonra da Nazilli kumaş
fabrikası açılmış, ülkenin en mahrum bölgelerine bile dağılan mağazalarla hizmet götürmüş, ülke kalkınmasında önemli rol oynamıştır.
Bozcaada için de Sümerbank çok önemli bir yere sahiptir. Ana karayla bağlantı az olduğundan, önceleri hazır konfeksiyon ürünleri pek tercih edilmediğinden -belki de bilinmediğinden- Sümerbank mağazalarındaki renk renk kumaşlar, adalıları her zaman cezbetmiş, yeni gelen her ürün takip edilir olmuştur.
Yazları basma, emprime, renk renk, uçuş uçuş, kışları pazen, pamuklu kalın kumaşlar vazgeçilmezlerimizdi. Trikoton, terilen daha pek çok kumaş türü… Hepsini bilirdik, öğrenmiştik.
Soluğu komşumuz terzi Ayşe Teyze’de alırdık. Rum Mahallesi’nde de Atina Teyze vardı terzi olarak. Modellere bakardık, şu kumaşa bu model gider, şu kumaşla yeni gelen bir içim su düğmelerle bu yakışır vs. Sümerbank’la Ayşe Teyze arası mekik dokur, hayalimizdeki elbiseyi karşılıklı istişarelerle tasarlardık.
Adada kadınlar günlük ev işlerinde şalvar yerine Sümerbank pazeninden etekler diktirip giyerlerdi. Öğleden sonraları ev gezmelerinde daha özenli olurlardı. Fotoğrafta da annem, halam, ciciannem, bütün bu giysilerin mimarı komşumuz terzi Ayşe teyze, üzerlerinde pazen etekler, rengârenk Sümerbank kumaşından divan örtüleri, perdeler, yerde el emeği artan yünlerden yapılmış paspas, her yer çiçek açmış! Resimle beraber, hayatımızdaki öneminin ne kadar büyük olduğunu görerek Sümerbank’la ilgili yazmak istedim.
Kumaşlar seçilir, ona uygun renk makaralar, düğmeler, telalar… Hepsini bulmak mümkün olurdu orada. Ersin Abi veya Nuri Abi’den yardımla, az kalırdı hayallerimizdeki giysiye ulaşmaya.
İğneden ipliğe, dantel iplikleri de gelirdi Ören Bayan, adalı kadınlar nasıl oyalansın? Bol bol çeyiz yaparlardı, dantel örerek etamin kumaşlara ketenlere işleyerek, hayallerini kumaşa motife dökerek…
Sadece kumaş mı, Sümerbank halıları, tabak takımları, battaniyeler, ayakkabılar, seramik süs eşyaları vs hayatımızdaki yerlerini alırdı birer birer.
Yatılı okulu kazandığımda Sümerbank battaniyesi de, adadan hatıra benimle gelmişti mesela. Çeyizlerimin bir kısmını taksitle, babacığım oradan almış, yemek takımını senelerce kullanmıştım baba hatırası diyerek. Hâlâ daha sapasağlam durur, kullanmasam da saklarım anı olarak.
Evlerimizin divan örtüleri de Sümerbank’tan, perdelerimizin kumaşı da, halılarımız da, ada kızları adadan gelin çıkarken, motor veya geminin direğine bağlanan rengârenk kumaşlar da Sümerbank’tan alınırdı. “Ölmeden önce kefenimin kumaşını da aldım kızım, hazırladım” diyen yaşlılarımız da yine oradan alır, aldırırdı. Doğumdan düğüne, ölüme, mübarekelerde alınacak hediyeye Sümerbank hayatımızda çok önemli bir yere sahipti.
Sümerbank müdürü Saadettin Abi’ydi. Daha çok muhasebesiyle ilgilenirdi. Ersin Abi ve Nuri Abi de tezgâhta, hepsi birbirinden kıymetli, ada halkına yardımcı olmak için çırpınan iyi insanlardı. Ersin Abi’yi erken kaybettik ada halkı olarak çok üzüldük ama takdir-i ilahi.
Sümerbanklar tüm ülkede, herkesin ulaşabileceği, daha uygun fiyatla, taksitle erişim sağlayabileceği malzemeleri, hem üretip hem de satabilen bir misyon geliştirdiler ama ada için, o mahrum coğrafya için anlamları çok daha mühim oldu.
Mahrumiyetin içinde rengârenk kumaşlarıyla içimizde çiçekler açtırdılar, kelebekler uçuşturdular; hayatımıza anlam kattılar, heyecan oldular, kimimize ilham oldular, adalı ressam kızımız Pınar Tınç gibi, kimimize doğumdan düğüne, düğünden ölüme destek oldular. Geçmişimizle aramızda bağ oldular. Uzunca bir dönem üretimleriyle, ürettikleriyle adamıza da ülkemize de damga vurdular.
Bu yazıyı yazarken aşağıdaki bu fotoğraftan dan yola çıktım. Her şey Sümerbank’tan alınmış. Ortadaki terzi Ayşe Teyzemiz, o dönemin modelisti gibi çeşit çeşit elbiseler dikerdi Sümerbank kumaşlarından.
[Bu yazı Aralık 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.]