Ana Sayfa / Sayılar / 2022 / Kadim Anadolu’da ‘çağdaş müzecilik’

Kadim Anadolu’da ‘çağdaş müzecilik’

Müze ve müzecilik kavramı, bilimsel anlamda 20. yüzyılın başlarından itibaren karşımıza çıkmaktadır. Müzeciliğin temelinin ise daha bu kavramların farkında olunmadığı dönemlerde eski kalıntılara duyulan ilgi sonucu ortaya çıkan koleksiyonculuk ile atıldığını söylemek mümkün. Zaten müzecilik tarihine
baktığımızda da ilk müzelerin bu koleksiyonların bir araya getirilmesi ile oluştuğunu söyleyebiliriz.

Tarihi zenginliği açısından dünyanın en önemli merkezi diyebileceğimiz Anadolu topraklarında ise müzecilik serüveni Tanzimat’la birlikte Batılılaşma sürecinin bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı ve müzecilik denildiğinde akla gelen ilk isim elbette ilk Türk müzecisi olan Osman Hamdi Bey’dir. Onun faaliyetleri sayesinde başlayan müzecilik faaliyetleri Cumhuriyet Dönemi ile birlikte gelişerek devam etmiş ve günümüzde aktif öğrenmenin sağlandığı çok yönlü mekânlara dönüşmüştür.

Müzeler, yediden yetmişe bütün insanların ziyaret edebileceği kültürel ve sosyal mekânlardır. Tabi bu noktada zamanla gelişen ve değişen bir müzecilik kavramından söz etmek gerekir. Geleneksel müzecilik dediğimiz ve daha çok kazı, kurtarma, toplama, koruma, bakım ve sergileme gibi yönleriyle ön plana çıkan müzecilik anlayışı ile ilk etapta müzeler sadece birer depo olmaktan çıkarılmış ve kültürel
mirasın korunması ve topluma ulaşması açısından aktif rol oynamıştır. Fakat bu müzecilik anlayışı da günümüzde değişmeye başlamış ve teknolojinin de hayatımıza girmesi ile birlikte müzeler, toplumla daha aktif iletişim kuran mekânlar haline gelmişlerdir. “Çağdaş müzecilik” diyebildiğimiz ve “teknolojik müzecilik” kavramına daha çok uyan bu yeni anlayış, teknolojisinin tüm nimetlerinden yararlanarak topluma daha eğitici ve öğretici hizmet vermeye çalışmaktadır.

Her geçen gün gelişim gösteren müzeler, bulunduğumuz çağa hızlı bir şekilde ayak uyduran ve kendini geliştiren yapılar haline gelmiş ve bu bağlamda müzecilik kavramı da yeniden şekillenmiştir. Dört duvarlı durağan mekânlar olmaktan çıkmak için teknolojinin her türlü imkânından yararlanan müzeler ve yeni nesil müzeciler, mekânların dışına taşmayı çoktan başarmışlardır. Öyle ki müzeye gelme imkânı
olmayan çok uzak ülkelerdeki bir insanı veya dezavantajlı bir yurttaşı teknoloji sayesinde evinde otururken müzede misafir etme ve müzelerini gezdirme imkânına kavuşmuşlardır. Elbette bütün bunları yaparken de hiçbir müzeci, birinci temel değeri olan “koruma” kavramından asla uzaklaşmamıştır.

Bu anlamda Anadolu müzeleri, tarihin en eski medeniyetlerine ait kalıntılara ev sahipliği yaptıkları gibi en çağdaş ve son teknoloji ürünlerden de faydalanan öncü müzeler olmayı başarmış ve başarmaya devam etmektedirler.

Müze denildiğinde akla gelen ilk unsur sergidir. Zaten sergi olmadan müzeden söz etmek de mümkün değil. Günümüz müzelerinden bazılarını ise ön plana çıkaran şey ise eserlerin sergilenme şekli ve sergilemeye yardımcı unsurlardır. Çünkü bu üç kavram günümüz çağdaş müzecilik anlayışında iç içe geçmiştir. Her müze için bu üç unsur bir arada kullanmak mümkün olmayabilir. Örneğin Bozcaada Yerel Tarih Müzesi gibi kadim mekânlarda kurulan ve kentin hafızasını diri tutmak amacı taşıyan müzeler için hem binanın yapısı hem de müzenin misyonu teknolojiden aktif şekilde yararlanması düşünülemez. Ama diğer taraftan milat öncesi eserleri içerisinde barındıran ve anlaşılması daha güç olan arkeoloji müzeleri için teknolojinin yardımcı bir unsur olarak kullanılması artık vazgeçilmez bir hal almıştır. Kısacası teknoloji kullanımı, sergilemelerde müze türüne, hedef kitlelere ve kullanım amacına göre değişmektedir. Artık bu tür uygulamalarla müzeler durağan yapılar olmaktan çıkıp teknoloji alanındaki deneyimlerle öğrenme nedenini harekete geçiren aktif yapılara dönüşmektedirler.

Kuşaktan kuşağa aktarımın merkezi olan müzeler, artık sadece içerisinde eserlerin konulduğu birkaç vitrinden ibaret yapılar olmaktan çıkmış ve aktarımın gelecek kuşaklara nasıl verimli bir şekilde yapılabileceğini sorgulayan yapılar haline gelmiştir. Daha önce söz ettiğimiz gibi kadim yapılara sahip eski müzelerde “çağdaş müzecilik” kavramıyla hareket edip sıfırdan bir model oluşturmak zordur. Fakat yeni kurulan müzeler için kurgu aşamasında öncelikle bir hikâye ortaya çıkarılması önemlidir.
Ziyaretçiyi, sıkıcı bir müze gezisinden çıkarıp, müzenin hikâyesine dahil etmek bu müzecilik anlayışının en önemli parçasıdır. Özgün, anlaşılabilir, erişilebilir müzecilik anlayışıdır. Peki, bu müzeler çok mu uzakta? Elbette değil. Mendirek Dergisi’nin 43. sayısında “Bozcaada’nın karşısında Yılın Müzesi duruyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. İşte o çok yakındaki “çağdaş müze” Troya Müzesi. Troya Müzesi, proje aşamasından itibaren bir hikâyesi olan ve bu hikâye ile birlikte mekân ve tasarım kavramlarının birleştiği kuşaktan kuşağa aktarım konusunda başarı gösteren ve sıkıcı
mekânlar kategorisinden çıkan bir müze. Çağdaş müzecilik kavramına uyan, vitrinlerin içindeki nesneler ile paralel birçok unsuru içinde barındıran Troya Müzesi bu konuda yalnız değil.

Son seyahatimde Orta Anadolu’dan Güney Doğu Anadolu’ya kadar pek çok müzeyi ziyaret etme imkânım oldu. Geleneksel müzecilik anlayışını sürdüren müzelerin yanı sıra gerçekten gurur duyulabilecek ihtişamda inşa edilmiş ve çağdaş müzecilik anlayışının dahi ilerisinde olan müzelerimiz var. Özellikle Konya Panorama Müzesi, Zeugma Mozaik Müzesi, Diyarbakır Arkeoloji Müzesi, Göbeklitepe Karşılama Merkezi ve Şanlıurfa Müzesi çağdaş müzecilik anlamında ön plana çıkar yerlerdi. Buralarda kullanılan interaktif uygulamalar, grafik uygulamaları, maketler, diaromalar, realistik silikon heykeller ile yapılan canlandırmalar, ses sistemleri tek kelimeyle kusursuz. Günümüz bilgisayar teknolojisinin sunduğu hemen hemen tüm imkânları bu saydığım müzelerde görmek mümkün. Engelli ziyaretçiler de dâhil
olmak üzere toplumun her kesimine hitap edebilen ve müzenin nasıl olması gerektiği anlatan bu müzeler, günümüz müzeciliğine yeni bir soluk getirmişlerdir.

Teknoloji ve bilgi çağı olan 21. yüzyıla ayak uyduran, gelişen ve değişen müzecilik literatürüne, müze mimarisine ve çağdaş sergilemelere yeni bir vizyon ve tasarım algısı getiren bu müzelerin çoğalması kültür algısının değişmesine ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarımı için kültür bilincinin artmasına vesile olacaktır. Bozcaada’da Hakan Gürüney öncülüğünde kurulan, adanın hafizası görevini üstlenen ve adanın gözbebeği olan Bozcaada Yerel Tarih Müzesi ile birlikte adaya bir panorama müzesi de yakışır diye düşünüyorum.

[Bu yazı Aralık 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.]

Hakkında admin2

Bunu Okumaya Ne Dersin?

Diyojen’in üzümleri

      Arada az miktarda zehir, Bu hoş rüyalar sağlar. Son olarak da çok …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir