Adayı anlamak isteyenler için mini-rehber…
Adaya hiç gelmemiş olanlar soruyorlar: “Bozcaada nasıl bir yer?” Onlara adayı kısaca özetlemeye çalışıyorum. Burada yaşamanın ABC’sini veriyorum.
Adaya yeni atanmış memurlara ya da adada yaşamak isteyen serüvencilere de veriyorum bu ABC’yi. Çoğunun adayla ilgili bilgisi kısıtlı, bazıları adayla ilgi en temel olgulara yabancı. Bozcaada’yı sıradan bir yer sanıyorlar.
Onlara buranın “fevkalade özel” bir yer olduğunu vurgulamaya çalışıyorum. Bazılarının bunu anlayabilmesi mümkün değil, çünkü burayla ilgili temel alt kavramlardan yoksunlar. Öyle olmaması için çaba göstermemiz gerekiyor.
Hangi temel kavramlar mı?
1) Bozcaada bir adadır.
Adada yaşamak anakarada yaşamaktan farklıdır. Bir sığınak kadar, bir hapishane de olabilir ada. Herkese göre değildir.
Bozcaada, deniz zengini ve fakat ada fakiri bir ülkenin adasıdır. Sırf enderliği nedeniyle bile çok özenli davranılmayı hak eder. Ona plaj muamelesi yapamazsınız. Türkiye’nin üç yanı dünyanın en güzel denizleri ve plajlarıyla kaplıdır. Burası başka bir şeydir. Havası rüzgârlı, suyu soğuktur. Ada bir mesire yerinden çok daha fazlasıdır. Ona göre davranılmalı, göz gibi sakınılmalı.
Şu da unutulmamalı: Her ada gibi Bozcaada da bir “mikrokozmos”tur, yani “minievren”dir. Ütopya değildir. Anakarada karşınıza çıkan her çirkinlik, tamahkârlık ve kabalık burada da karşınıza çıkabilir. Adalıların tesellisi, yılda 200 gün esen ve “Bu da geçer!” diyen poyrazdır.
2) Bozcaada Troya’nın karşısındadır.
“Coğrafya kaderdir” sözü Bozcaada için de geçerlidir. Çünkü tarihin en ünlü kentlerinden Troya’nın tam karşısında yer alır. Her yıl Çin’den Peru’ya milyonlarca insan Troya’nın dillere destan öyküsünü Homeros’tan okurken böyle bir yerin (Tenedos) olduğunu öğrenir. Çağlar boyunca Troya’nın yerini arayanlar, adayı nirengi noktası olarak kullanmışlardır. Burası, Anadolu’yu işgal etmeye çalışanların üs olarak kullandıkları ve arkasında saklandıkları adadır. Ada ile Troya arasındaki ilişkiyi anlamadıkça Bozcaada’nın tarihsel kimliğini ve gelecekteki rolünü değerlendirmek mümkün değildir. Bu konuda mahcubiyete gerek yoktur. Troya öyküsünü ölümsüzleştiren Homeros Anadoluludur ve bu toprakların üzerinde ve altında bulunan tüm değerler, insanlık namına, bize emanettir.
Bunu anlamak isteyenlere Göztepe’ye tırmanıp, önlerindeki antik tarih kabartma haritasına bakmalarını öneririm: Midilli, İda (Kaz) Dağı, Troas, Troya, Hellespont, Çanakkale şehitlik anıtları, Gökçeada, Semadirek’in Fengari tepesi, Limni, Olimpos!
Yeryüzünde bununla yarışabilecek bir ikinci panorama yoktur!
3) Bozcaada ortak mekân ve kültürdür.
Bozcaada Türklerle Rumların en az 500 yıl süreyle barış içinde birlikte yaşadıkları bir ortak mekândır, kendine özgü bir kültür sentezi vardır. Tarih boyunca birkaç kez boşaltılmış sonra yeniden benzer insanlarla yola devam etmiştir.
Bu sentezi anlamak isteyenlere de adanın Yerel Tarih Merkezi ya da Müze’sine gitmelerini öneririm. Bunu yapmayanlar için ada, ne kadar gezip yüzerlerse yüzsünler, silik bir müsveddeden ibarettir.
4) Bağcılık ve şarapçılık adanın olmazsa olmazıdır.
Tarih boyunca Bozcaada üzümleri ve şaraplarıyla nam salmış, onlarla övünmüştür. Ege ve Akdeniz’de gemiler iyi şarap almak için rota değiştirmiş, Bozcaada’ya doğru dümen kırmışlardır. Adanın boş kaldığı zamanlarda bile karaya çıkıp dolaşan gezginler, bozulmuş bağlar ve üzümlü asmalarla karşılaşmışlardır. Yönetimler ve kavimler değişse de bağcılık ve şarapçılık süregitmiştir.
Bağsız ve şarapsız bir Bozcaada iri bir kaya parçasından başka bir şey değildir. Kendi üzümleri olan Kuntra, Karalahna ve Vasilaki üzümlerinden yapılmış şarapları tatmadan, eşsiz Çavuş üzümlerinden yemeden adanın tadını aldığını sanmak kendini kandırmaktır.
Evet, işte dört temel özellik. İşte ABC! Gerisi teferruattır!
[Bu yazı Ekim 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 51. sayısında yayınlanmıştır.]