Motorla Aburga Feneri’ni döndükten sonra ,Yakar Kaptan’ın evi ve Salman Bey’in evinin arasından elektrik direğine kadar bizim sokak, evimiz görünür, kalbim heyecan, sevinç, mutluluk içinde; “çok şükür” derdim, “adamdayım.”
Sıra sıra dizilmiş bembeyaz badanalı evleriyle, ihtişamlı kalesiyle, turkuaz mavi karışımı eşsiz deniziyle, kendine özgü yaşantısıyla her zaman göz kamaştırırdı adamız.
Mart geldiğinde belediyenin anonsuyla, tüm evler beyaz badanayla boyanır, bir yanda bağların telaşesi, diğer yanda evlerin bakım boya işleri hız kazanırdı.
Adayı duymuş olan, seven, az da olsa bir turist kitlesi olurdu. Mehtap Otel ve Zafer Motel mahallemizde olduğundan dolayı gözlemlerdik dikkatlice, oturduğumuz kapı önlerinden.
Geleni misafir kabul eder; babalarımızın önceleri eşeklerle, sonralarıysa pırpırla getirdiği üzümlerden ikram etmenin gerekliliğine inanırdık, “böyle bulamazsınız, yiyin” diyerek. Sonraları, oteller dolduğunda ihtiyacı olanlar da evlerinde pansiyonculuk yapmaya başladılar. Babamın rahatsızlığı döneminde bizim de kısa bir dönem pansiyonculuk maceramız oldu.
Adaya gelen turistler adayı sevip yer almaya başladılar. Ada Avrupa’daki köyler gibi olacakmış, bağların bahçelerin içinde evler yer alacakmış. Bu doğrultuda da gelişti her şey. Büyük bir hızla insanlar bağ bahçe almaya, bizler de satmaya başladık. İçlerinde gerçek ada severler de vardı, adayı, adayla ilgili her şeyi kullanmayı severler de. Pek çok otel yapıldı. Adadaki küçücük boşluklar dahi, para kazanmanın
dayanılmaz güzelliğiyle doldu, taştı. Adamız insanları için de iyi bir gelir kaynağı oldu aslında.
Son 20 yılda gelinen nokta; denetlenemez, yürütülemez, karmaşa, kalabalık, ne tatile gelenin, ne işletmecinin ne de halkın keyif almadığı sürdürülemez bir hale evrildi. Adanın bir özelliği kalmadı. Her yer gibi rengârenk oldu. Gezdiğimiz tatillere gittiğimiz her yer gibi rengârenk. Sıradanlaştı dolayısıyla. Aynı Seferihisar, aynı Alaçatı, Urla da olduğu gibi. Hepsi birbirine benzer, her yer aynı. Küçücük bir yerleşim olduğundan hınca hınç kalabalık olması da cabası. Küçücük, şirin, sakin adanın adı kaldı sadece.
Güzelim denizleri de otellerce işgal edildi, ediliyor, ne Ayazma’nın ne Akvaryum’un vs kumu eskisi gibi değil, inşaatçılığın emrinde. Küçücük adada yapacağınız faaliyetler sınırlı, ona da kalabalıklar izin vermiyor, kafa dinlemek deseniz o da mümkün değil, gidişiniz de dönüşünüz de sorunlu zaten.
Bir de Gestaş faktörü var. Bence Gestaş adaya sefer yapmamak için sanki fırsat kolluyormuş gibi geliyor bana. Poyrazda geçmez, lodosta geçmez, az bir rüzgâr olsa geçmez! Bırakın turizmi baltalamayı, ada halkı için, yaşlılarımız için endişeleniyorum ben bazen.
Adanın bu hengâmeden, bu sıradanlıktan kurtulması, Gestaş’ın mutlaka bir alternatifinin olması, eskisi gibi motorculuk vs belediye veya turizm işletmeleri birliği eliyle düzenlemeler yapılması bence önemlidir. Ulaşımda yaşanan sorunlar insanların Geyikli’de konaklamayı tercih edip adaya da günübirlik gelmeleri sonucuna yol açabilir.
Yeniden kültür ve sanat adası, üzüm ve şarap adası olma yolunda ilerlemesi, diğerlerinden ayrılmasında etken olacaktır.
Pandemi, sınırlarımızdaki savaşın getirdikleri, derin ekonomik kriz gibi nedenler olsa da ada turizminin olumlu etkileneceğini düşünüyorum. İstanbul’a yakın olması, açılan boğaz köprüsü ve yeni yollar ile ulaşımın daha kısalması, adayı daha avantajlı duruma getirecektir. Ağır ekonomik kriz nedeniyle adada fiyatların da gözden geçirilmesi, konaklama ve yeme içme ücretlerinin koşullara göre belirlenmesi gerektiği kanaatindeyim. İstanbul’dan Gelibolu’ya gelip, Gökçeada’ya geçmenin daha kolay olduğunu düşünüp, bu doğrultuda plan yapan kişilerde mevcut, oldukça da fazla sayıda. İki kez gemiyle geçme, stres yaşama veya para ödememe adına.
Güney ve Ege’deki turizm sektörleri de yurt dışı planladıkları gibi gelişmediğinde yurt içi turizme önem verecekler, sundukları cazip fiyat ve kampanyaları ile insanları cezbetmede etkili olacaklardır. İnsanların kampanyalara ilgisi, sürekli aynı destinasyonda olmak yerine farklı arayışlar, kültür turları gibi bu yöne doğru planlar yapabileceği olasılığı da göz ardı edilmemelidir.
Bence bu yılı belirleyen fiyat politikaları olacaktır. Belediyelerin ve işletmecilerin bu konuda esnek davranması, politikaları belirlerken ülkemiz insanlarının mevcut durumunu da göz önüne almaları önemlidir. Adalı işletmeler istediği gibi fiyat söyleyip, nasılsa denetlenmiyoruz, biri olmazsa diğeri gelir vs hoyratlığından acilen kurtulmalıdırlar. Çünkü ortalık yangın yeri, herkes ekmeğinin peşindedir ve rekabet de alternatif de çok fazladır.
Kuzey Ege’nin incisi adamızın, ada insanımızın turizmle imtihanı inşallah, planladıkları, planladıklarını da gerçekleştirebilecekleri gibi gelişir. Önemli bir kesimin tek gelir kaynağı olan turizm faaliyetleri hayal kırıklığı yaratmaz. Çünkü dünyanın, ülkemizin, hayatımızın gidişatı hiç bu kadar belirsiz olmamıştı.
[Bu yazı Nisan 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 48. sayısında yayınlanmıştır.]