Karabük’te görevliydik. Bir akşam çıkageldiler kardeşim Süleyman’la birlikte; aynı gemide askerdiler, sürpriz yapmışlar, bize uğramışlar bayram izninde.
Nasıl mutlu olduk; zaten gurbetteyiz, hısım akrabalık, çocukluğumuz… Kurmuştuk sofralarımızı, gülüş cümbüş, hayaller, güzel günler görmekti dileğimiz.
Can eniştemin yeğeniydi. Fakat sadece bu değildi, akrabalık da vardı babalarımızdan ötürü. Yan yana iki ayrı kapıdan girilirdi evlere; birinde halamlar, diğerinde Süheyla yengeler oturur. Halama her gittiğimizde, mutlaka diğer kapıdan da girilir, ev halkı ne yapıyor, nasıllar hal hatır sorulurdu. Süheyla yenge de Şakir amca da görmüş geçirmiş hatırşinas sevilen insanlardı. Bizler hep beraber büyümüştük, iyi günde kötü günde, özel günlerde hep bir arada!
Kardeşimle Can, yaşıttılar ve sınıf arkadaşıydılar. İkisinin de dersleri orta halliceydi, okumakla pek alakaları olmadı. Aramızda birer yaş vardı kardeşimin ablası olduğumdan o da abla diye hitap ederdi. Kardeşimin bütün sınıf arkadaşları da halen benim kardeşim gibidir.
Adada yaşayıp özenecekleri şeyler belliydi, kabahatleri de; okulu asmış, ders çalışmamış, Ayazmalar’da ne işleri varmış, gece yarılarına kadar sokaktaymış, çok içmiş vs. En çok halamdan çekinirlerdi her ikisi de, halam kızar diye o onun yüzünden der, kardeşim Can’n yüzünden, halam da iyi olsunlar diye, başlarına bir kötülük gelmesin diye hepimizle uğraştığı gibi çabalayıp dururdu. Saf iyi kalpli çocuklardı, sadece okumayı sevemediler, öngörülü olamadılar.
Can hayata iyi başladı aslında; ailesi varlıklıydı, hayatındaki bir çok şey büyük bir özençle yapıldı. Lise bitmeden erken bir evlilik yaptı, erken sorumluluk aldı, belki olgunlaşamamış bir kişilik olarak hep öylece kaldı. Hayallerinin peşinden gitmek istedi, başarmayı değer görmeyi çok istedi ama gerekli eğitimi almadığı pek çok yolda başarılı olamadı. Kayıpları oldu maddi manevi, işi gücü, evliliği, babasını da
kaybedince kendini adaya mahkûm etti.
Kendi kendine bir yaşam sürüyordu anneciği ile birlikte. Bazen balıkçılık, bazen bağlardaki işler. Hâlâ hayalleri vardı; geçen ay aramıştı “balık toptancıları ile çalışmak üzereyim, ev konusunda yardımcı olabilir misin abla” diyerek; sözleşmiştik, olursa eğer arayacaktı.
Okul arkadaşları Ayhan Taslak, Ayhan Ermiş, Can hep birlikte önce İskenderun’a sonra kardeşim Süleyman’la Can İstanbul’da aynı gemiye denk gelmişler, hem akraba hem okul arkadaşı olarak askerlik de aynı gemide çok güzel bir tesadüf olmuş, bol bol anı biriktirmişlerdi.
Askerliklerini bile aynı gemide yapan bu iki çocukluk arkadaşının kaderi maalesef 5 yıl önce ilk kardeşim Süleyman’ı, bu hafta da Can’ı kaybetmemiz, çok erken yaşlarda olması noktasında da bir kez daha kesişti. Her ikisi de, iki asker arkadaşı gencecik, yine sessiz gemilere binip gittiler. Can’la birlikte çocukluğumuzdan bir parça daha koptu.
Huzur içinde, ışıklar içinde olmaları tek temennimiz.
[Bu yazı Nisan 2022’de Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 48. sayısında yayınlanmıştır.]