“Bekliyorum,
Öyle bir havada gel ki,
Vazgeçmek mümkün olmasın…”
Vazgeçmenin mümkün olmadığı bir havadan kastettiği tam da bu mevsim olmalı Orhan Veli’nin. Ve bunu kesinlikle Bozcaada’ya yazmış olmalı…
Yıllar önce ilk defa sonbaharda geldiğimde adaya, benim mevsimim işte bu demiştim hatırlıyorum. Sokaklarda dolaşırken, kapı önlerinde oturan adalı teyzelerin şaşkın bakışlarına maruz kalmış, “Kızıııım, yaz geçti, herkesçikler döndü, sen n’aparsın bu mevsimde adada?” diye soranlara gülümsemiş, kaleden uzun uzun adayı izlemiştim…
Şimdi adadan uzakta düşünmekteyim o ilk zamanların ve tabii ki şimdinin adasını. Çok uzun zaman geçmedi anlattığımın üzerinden aslında, sadece beş yıl önceydi. O zaman Eylül daha sakin geçiyordu adada sanırım ya da ben öyle görmek istemiştim. Son iki yıldırsa dopdolu. Etkinlikler, festivaller, konserler derken adanın turizmi kış öncesi son bir canlanmayı yaşıyor görünen o ki. Peki, nereye kadar? Ve ilerleyen yıllarda neler olacak? Bu sayıda biraz gözlemlerimi ve öngörülerimi paylaşmak istedim.
Öncelikle sezon başı, baharın en güzel zamanlarında başlayan etkinlikler maratonu sonbahara kadar devam ederken; bizler bunun neresindeyiz sorusunu soruyorum kendime? Evet, New Balance koşusu, Mercedes Kiteboard Avrupa Şampiyonası, sinema gösterimleri, Ozanın Günü ve İlyada Okumaları, Bağ Bozumu Festivali vs vs… Hepsi de aslında adamıza çok yakışan etkinlikler. Bence Bozcaada bir kültür ve spor merkezi olma yolunda ilerliyor. Böyle de olmalı sanırım. Biz ada sevdalıları bir araya geldiğimizde adaya gelen konukların kritiğini yaparız zaman zaman. Acaba kitle ne kadar doğru anlamış Bozcaada maneviyatını diye? Bazen sırf meraktan, izledikleri bir filmden, eşten dosttan duyarak gelip; hayal kırıklıklarıyla dönenler olduğunu biliyoruz ki, zaten biz de adadayken onlarla pek de mutlu olmuyoruz.
Şahsi fikrimce; Bozcaada doğru seçimler yapılarak etkinliklerini devam ettirebilirse, hem biz adaya sevdalılar, hem adayı gerçekten severek tatile gelenler, hem de esnaf mutlu olacaktır.
Kendi adıma ada hayatını ve koşullarını bilmeden taş sokaklarında sivri topuklu ayakkabılarıyla yürümeye çalışan kokoşları, kılık kıyafetiyle ve davranışıyla ada konseptine uygun olmayan zihniyeti, kumsalda çöplerini bırakan cahil insanları Bozcaada’da görmek istemiyorum. Görmek istediğimse; kaliteli sohbet edebildiğin, kitap okuyan, gündemi takip eden, sanattan anlayan, resim yapan, şiir yazan, hayvanları çok sevip yaşam haklarına saygı duyan değerli bir kitle. Sanırım yazımı okurken benimle aynı fikirde olmayan pek az insan vardır…
Bence; Bozcaada tanıtımını gerek etkinlikleriyle gerekse icraatlarıyla doğru yapabilirse; daha çok uzun yıllar bozulmadan kalıp, huzurun adresi olmaya devam edecektir. Çizgisinin dışına çıkarsa da ne yazık ki, diğer pek çok güzel Ege kasabası gibi bozulmaya mahkûm olacaktır.
Son olarak bir veteriner hekim ekim yazısını 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nü kutlamadan bitirir mi? Mümkün değil! Adadaki tüm patili, gagalı, tüylü, tüysüz, dikenli, dikensiz dostlarımı buradan kocaman selamlıyorum!
[Bu yazı Ekim 2015’de, Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 9. sayısında yayınlanmıştır.]