Bozcaada Dergisi Bozcaada'ya vuran fırtınalara ve dalgalara karşı
Açıklama
ÖNSÖZ
Eski Yunanca’da, tragos (erkek keçi)* ve ode (ezgi) kelimelerinin birleştirilmesinden meydana gelen tragedya, trajik bir sona doğru kaçınılmaz gelişimlerin anlatılmasından oluşan bir türdür.
Bu oyun, üzerinde yaşadığımız topraklara yapılan emperyalist bir saldırının, çaresiz, küçücük bir toplumu yıkıma uğratması ve unutulmaz kralının bir zorba elinde can vermesi üzerinedir.
Masum bir topluluk için trajedi, saldırılar karşısında çaresizce direnmek, esir düşmek, ölmek ve tarihten silinmektir.
Küçük bir adaya yapılan bu saldırı, daha sonra yapılacak ünlü Troya Savaşı’nın öncüsüdür. Bu savaşın gerçekliği konusunda bugün tarihsel ve arkeolojik kesin bilgilere sahip olmamakla birlikte bu olaylar örgüsünün duygusal birikimi uygar toplumların edebi hafızasına yeteri kadar yer kazandığı kuşkusuzdur.
Son olarak, bu oyunu yazarken gönlümden geçen ete, kemiğe bürünmesidir. Yani sahneye konmasıdır. Yine hayalimdeki sahne de, Anadolu antik tiyatroları gibi düzenlenmiş, taşları da mendirek yapımında kullanılmış Bozcaada’daki taş ocağıdır.
* Özellikle Dionysos şenliklerinde oynanan oyunlardan birinci seçilen oyunun yazarına erkek keçi armağan olarak verilirmiş.
ARKA KAPAK YAZISI
Bu oyun, bir kralın küçücük adasını ve insanlarını, çok güçlü, gözü kara istilacılara karşı savunmak için çaresiz bir şekilde direnmesini ve trajik sonunu anlatmaktadır. Kral çaresizdir. Askerleri yoktur, silahları yoktur, ona yardım edecek kimseler yoktur. Ama o tek başına, sonucu bile bile kıyıcı saldırganlara karşı çıkmalıdır. Bunu da yapar.
Mitoloji, toplumların bilinçlerinde canlanan sorulara, çoğu zaman verdikleri sanatsal izler taşıyan cevaplar olarak kabul edilirse, oyunda söz edilen olayların gerçekliği kanıtlanamasa da, bizlerin buna benzer olayların yarattığı kişiler olduğumuz kuşkusuzdur. Yaşadığımız topraklar buna benzer olayların sıkça yaşandığı topraklardır ve bizler bu toprakların çocuklarıyız.
BÜLENT AKGEZER
1949 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okudu. İşletme dalında yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra sanayi kuruluşlarında çalışma hayatına başladı ve bitirdi. Eskiden beri var olan deniz tutkusu onu bir adada yaşamaya yöneltti. Sonradan öğrendi ki onunkisi denizcilik değil, deniz tutkusuymuş, yani denizi işitmek, koklamak, tatmakmış… Zamanla deniz tutkusuna bağcılık ve şarapçılık merakı eklendi. Şimdilerde bir denizin ortasında üzüm yetiştiriyor, şarabı ve denizi kokluyor.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.